1 HAZİRAN'DA

Karl Ove Knausgaard'ın Kavgam serisinin ikinci kitabı "Aşık Bir Adam" tüm kitapçılarda!
AŞIK BİR ADAM
Bu kitap karınızı ve bildiğiniz her şeyi terk etmekle ilgili.
Yeni başlangıçlarla, aşkla, dostlukla ilgili. Ayrıca dünyanızı sarsan baba olma deneyimiyle, aile yaşantısının gündelik mücadeleleriyle, gülünç denecek kadar başarısız tatillerle, küçük düşürücü doğum sonrası müzik ve ritm dersleriyle, şirret komşularla edilen kavgalarla, çocukların doğum günlerinin duygusal gerilimiyle ve yazmaktan başka hiçbir şey istemezken Stockholm içinde bebek arabasıyla dolanmakla ilgili.
Bu kitap bir adamın hayatıyla ilgili ama bir şekilde kalan herkesin de hayatını ilgilendiriyor.
Altı kitaplık Kavgam serisinin ikinci cildi olan Aşık Bir Adam’da, çalkantılı ilişkiler, ebeveynlik tecrübeleri ve büyük bir yapıt oluşturma tutkusu hakkında yazan bir Knausgaard görüyoruz. Eşsiz bir bakış açısı ve neşeli dürüstlükle yazan Knausgaard’ı okuyunca ona yürekten inanacaksınız.
Dünya çapında bir edebiyat olayı yaratan Knausgaard’ın dünyasına dalmak için hiç vakit kaybetmeyin. Orada kendinizi kaybedecek ve sonra kendinizi bambaşka bir şekilde bulacaksınız.
Knausgaard’ın hayranları arasında dünyaca ünlü yazarlar Zadie Smith, Jonathan Lethem, Stephen King, Hari Kunzru, Jeffrey Eugenides, James Wood, Jo Nesbo ve Rachel Cusk da bulunuyor.
Yoğun ve can alıcı... Dinmek bilmeyen bir etkileyicilik yağmuru... Nefis...
James Wood, New Yorker
Kitap günlük hayatın dayattığı dipsiz gizem yığınını araştırıyor... Knausgaard'ın yaklaşımı sade ve titiz, kimi zaman sıradan, ama bunu asla kağıda dökmüyor. Onun teması hayatın bütününün kendi kendisiyle bir arada var olduğu gerçeğinin güzelliği ve dehşeti. Tüm edebi aldatmacaları terk ederek mükemmeliyete konan gerçek bir kahraman, çıplaklığı kraliyet şıklığını alt eden bir imparator.
Jonathan Lethem, The Guardian
Knausgaard otobiyografik romanın ses duvarını aştı.
Jeffrey Eugenides
Karl Ove’nin yeteneğinde dikkati çeken şey, ki bu yetenek bugünlerde ender bulunuyor, tamamen anda bulunması ve kendi varlığının farkında olması. Her detay süsleme ve gösterişten uzak bir biçimde ortaya konuyor, sanki yazmak ve yaşamak eşzamanlı meydana geliyormuş gibi hissediyorsunuz.. Sizi tamamen içine çekiyor olması gerçeği dışında göze çarpan bir şey yok. Onun hayatını onunla birlikte yaşıyorsunuz… Ove’un kitabının pek kibirli başlığı, siz bir yetişkinden beklenecek bir hayatı gözlerinizin önüne getirmeye çalışırken, ha bire önünüze çıkan kötü bir şaka gibi. Nasıl daha şu anda olunur, nasıl daha duyarlı olunur? Kendimiz hakkında, başkaları hakkında? Başkaları için?
Zadie Smith, The New York Review of Books
Erkeksilik, ev hayatı ve sanatçının kaçma arzusu üzerine müthiş bir düşünce seli.
Boyd Tonkin, Independent
Kendi hayatının zaferlerini ve bayağılıklarını, kendi kendini cezalandıran bir dürüstlükte anlatıyor.
Tim Martin, Telegraph
Bu yıl favori kitabım... Hayatının küçük ayrıntılarını büyüleyici bir hâle getirmeyi başarıyor.
William Leith Spectator
Sanki gözümüzün önünde zalimane bir açıklıkla kendi kendini muayene ediyor.
Justine Jordan Guardian Online
Karl Ove Knausgaard'ın altı ciltlik otobiyografik romanı Kavgam son yıllardaki en merak uyandırıcı edebi projelerinden biri, Norveçli yazara İskandinavya’nın Proust’u lakabını kazandıran bir proje.
Stephen Romei Spectator
Yeni babalar mutlaka okumalı
Richard Godwin Evening Standard
Bu destansı maceranın ilk ilk bölümü, bıkkın ve yorgun okurları bile hayata bağlayacak.
The Independent
Başka hiçbir şeye benzemeyen bir okuma deneyimi. Gerçekleri anlatmakta öylesine korkusuz, öylesine yaşam kadar gerçek. Yaşadığını hissetmenin ne demek olduğu anlatan epik bir çalışma.
Carys Davies Metro
Nihayetinde önemli olan Knausgaard’ın bu projeye muazzam bir yatırım yapmış olması, burada kendini kurtarmak için yazan, hayatta kalmak için yazan, bunlar kendisi için çok önemli olduğu için yazan bir adama ilişkin bir his uyanıveriyor. Her nasılsa bunların bizim için de aynı ölçüde anlamlı olmasını sağlıyor. Türü ne olursa olsun tüm büyük sanat yapıtlarında olduğu gibi, bu kitapları da yaşam ve sanatın ne demek olabileceğine dair yenilenmiş bir hisle elinizden bırakıyorsunuz.
Eric Foley
Her sinir ucunu ateşlerken okuyucuları yaşamanın ne kadar harika bir his olduğunu anlamaya davet ediyor.
Jeffrey Eugenides New York Times
Yaşamanın o canlı, son derece kuvvetli hissiyatını sayfalardan aynen aktarıyor… Hep birlikte Karl Ove’un geçmişine, zaferlerine ve felaketlerine, büyük sevinçlerine ve aptallıklarına kapılmış olabiliriz; ama onun kavgası bizim de kavgamız… çünkü bu güzel ve zor dünyada, aşk, dostluk ve hayatın anlamı için kavga ediliyor.
The National
Günlük hayatın sıradan detaylarına gösterdiği titiz dikkatle göze çarpan Knausgaard’ın yalın üslubu ve açık sözlü anlatımı, sağlam bir konudan ziyade minik gerilimlerin ve içten açıklamaların toplamına önem vererek bu uzun kitapları sürükleyici kılmayı başarıyor. Bu da ortaya tuhaf bir şekilde sizi kendine bağlayan ve sayfaları hızla çevirmenize neden olan bir metin çıkarıyor.
Booklist Online
Uzun hatıralarını kaleme döktükçe giderek Wordsworth-vari bir üslup kazanan Knausgaard için hayatın gerçeği, her şeyin kaynağı ve sıcaklığı çocukluk; ondan uzaklaşmak zorunda kalmak, ki hepimiz bunu yapmak zorundayız, güneşten uzaklaşmaya eşdeğer. Kavgam okuyucuları çocukluğa döndürüyor (bilhassa da Knausgaard’ın 1970’lerin Norveç’indeki çocukluğuna) ve bizleri artık çok uzaklarda kalan o sızılarla (mısır gevreği, babamızın kötü mizacından korkmak, havalı bir çanta veya yeni bir mayo alınca hissettiklerimiz, okulda geçirilen bir günün getirdiği korku ve mutluluklar) kuşatıyor. Ve sanki okuyucularına şöyle sesleniyor: Bunu görün, hissedin ve her bir saniyesini hatırlayın ki kavrayışınızdan kurtulmaya başladığı anda onu yeniden ele geçirin.
James Wood, The New Yorker
Knausgaard’ın son derece sıradan olan bir konuyu araştırmaya cesaret ediş şekli beni heyecanlandırdı. Tabii tümüyle metafizik bir konunun üzerinde durmaktan utanmaması da öyle… Her ne kadar kitaplar sıklıkla gayet eğlenceli olsalar da her biri insanın kendisini ve hayatını ciddiye almasının değerinin somut birer delili aynı zamanda. Önümüzde okunmayı bekleyen ciltler olmasına bundan daha fazla sevinemezdim.
Rebecca Mead, The New Yorker (Yılın En İyi Kitabı)
Aşırı doğallığı mümkün olabileceğini düşündüğümüzden çok daha yoğun bir gerçeklik yaratıyor. Tüm itirafları gölgede bırakan bir itiraf romanı.
Times Literary Supplement (UK)
Bay Knausgaard dilimize ardı ardına çevrilen her kitabıyla günümüzün en önemli ve etkin yazarlarından biri olduğunu kanıtlamaya devam ediyor.
The Observer
Knausgaard’ın sıradan biri olduğunu ve sadece şansının yaver gittiğini iddia etmek hata olur. Tarihi faktörler Kavgam’ın bir fenomen oluşunun sebebi olarak gösterilebilir, fakat bu faktörler ne romanların zenginliğini açıklayabilir ne de onları hafifletebilirler. Evet, Knausgaard siğilli betimlemelere, sayfanın dışına taşan kavgalara karşı duyulan modern iştaha hitap ediyor ve Norveç’in “istisnai” döneminde ülkede yaşayan orta-sınıf kimselerin hayatını kayda geçiriyor. İngilizce konuşan, gürültülü bir azınlık için, sıkıcı ve oyalayıcı bir icat düzenine nefes kesici derecede sıkıcı bir alternatif sağlıyor o. Ama aynı zamanda da, Linda’yla olan randevusunun ardından bozguna uğruyan Karl Ove’un ne olduğunu göstermek için muazzam ve yadsınamaz bir azim sergiliyor ve “insan varoluşunun iç merkezine” sesleniyor. Kimilerine ün getiren, kimilerineyse getirmeyen ve günümüz yazarları arasında Knausgaard’dan daha iyisinin bulunmadığı bir girişimle karşı karşıyayız.
The New Statesman
Kavgam okuması oldukça kolay, hatta heyecan verici olan derecede devrimci bir roman. Kitap âdeta bir başyapıt; gerçekten de şaşırtıcı olan ve kendisinden öncekilerin geleneklerini değiştiren o eserlerden biri… Kavgam’ı bu kadar hipnotize edici kılan şey –kitabı inceleyen pek çok kişinin kullandığı bir tanım bu– zihnin normalde bu kadar ayrıntılı bir şekilde yazılmayan alışkanlıklarını (bir akşam yemeği davetindeki duygusuzluğunuz, bir arkadaşınızın mayosunu kıskanmanız ya da sevgilinize duyduğunuz anlık öfke) görmenin verdiği keyifli şaşkınlık. Ve bir de her gün tecrübe ettiğimiz o uzun, hipergerçekçi sahnelerin birbirleriyle etkileşimleri ve düşünce deneylerinin etkililiği.
Meghan O'Rourke, Bookforum
Knausgaard kültür ve sanat hakkındaki gözlemleri insan bilincinin sınırlarını zorluyor; gördüğü ve okuduğu şeyleri tamamen sindirmekle kalmıyor, göndermeleri de tam yerine oturuyor… Bu, Knausgaard’ın ta kendisi: gerçek gözlemlerden doğan fikirlerin bir karmaşası… amansız, büyüleyici ve bitmek tükenmek bilmeyen bir kendini irdeleme serüveni.
The Rumpus
Pek çok kişinin kitap dükkânlarının ve edebiyatın ölümden şikayet ettiği şu günlerde Knausgaard dünyayı kasıp kavuran, şaşırtıcı ve rahatlatıcı bir fenomen… Knausgaard’ın edebiyatın şu anki yıldızı olduğuna hiç şüphe yok.
Outlook India
Dâhice bir eser.
Ben Lerner London Review of Books
İnsani bir güzelliği var... Knaugaard’ın dünyasına çekilmek kaçınılmaz bir zevk.
Melissa Katsoulis The Times
Yirmi birinci yüzyılın en büyük edebi olayı olmaya aday.
Guardian
662 sayfayı en iştah açıcı TV serilerini art arda izler gibi bitirdim
James Kidd, The Independent
Merak uyandırıcı… Onun hayalini kurduğu bu olağanüstü kitabı şu anda elimizde tutuyoruz
Kate Kellaway, The Guardian
Knausgaard kendini daima yılın babası adayı olarak sunmuyor, ne kadar zaman araştırma yapıp ikinci romanını yazacağı hakkında endişeleniyor, huzur ve sessizlik için ailesi ve mızmız komşularıyla kavga ediyor… Fakat tutumu değilse de içtenliği takdire değer – davranışlarına bahane bulmaktansa onları tamamen, dürüstçe ortaya koyuyor. Kibarlıktan arındırılmış kur yapmanın ve babalığın usul usul keşfi.
Kirkus Reviews (Starred Review)
...Kavgam’ı okurken Knausgaard’ın harika bir keşif, neredeyse bilimsel bir yenilik yaptığı hissine kapılıyorsunuz. Kavgam yeni, cesur bir şey...
n + 1
Karl Ove Knausgaard’ın henüz üç cildi İngilizceye çevrilmiş altı ciltlik hatıratı “Kavgam”ın Norveçli yazarı James Joyce, Marcel Proust ve Henry Miller gibi yüksek yazarların arasına yerleştirdiğini söylersek abartmış olmayız. Bu yazarlar yen bir bilinç ile öne çıkarak kendi nesillerinin sesi olmuştur. Yıllar sonra, Knausgaard’ın 20. yüzyılın sonunda aynısını yapan son derece ayrıntılı hatıratı üzerine konuşacağız.
The Providence Journal
Knausgaard estetik açıdan devrim niteliğinde bir kuvvete sahip o kitaplardan birini yazdı… Sebald ya da Proust’un konu dışına çıkışları dolaysız, mecazi olmayan bir dile aktarılarak romanı neredeyse okunamazlığın kenarına getirdiğinde, roman bağımlılık yapıcı ve hipnotize edici bir hâl alıyor. Bir adam, bir adamın evde çocuklarıyla oturduğu, ev hayatının önemsiz ya da eksik değil, çalışılıp sarmalandığı, o hayata direnilmiş ve aynı zamanda o hayatın benimsenmiş olduğu bir kitap yazdı. Neredeyse Hristiyanca bir ruhani acelecilik hissi, ıstakozun üstüne limon sıkılan en yavaş sayfaları bile iyi biri olmaya çalışmaya ilişkin bir ilahiye dönüştürüyor.
The Paris Review
Neden altı ciltlik, 3600 sayfalık Norveççe bir roman yazan bir adam hakkındaki altı ciltlik, 3600 sayfalık Norveççe bir romanı okuyasınız ki? Kısa cevabı, bunun olağanüstü iyi olduğu ve kendinizi durduramadığınız, durdurmak da istemediğiniz olabilir... Karşı koyulamayacak kadar güzel.
Leland de la Durantaye, The New York Times Book Review
Her iki kitabı (Bir ve İki) da iştahla okudum ve Aşık Bir Adam’ın son sayfasını çevirdikten sadece birkaç gün sonra kendimi Knausgaard’ı özler buldum, İnternet’te pahalı olmayan hızlı Norveççe kursları arıyor, Üçüncü Cilt’in İngilizceye çevrilmiş olmasını diliyordum.
Jonathan Callahan, The Millions
Duygusal bir yakınlık, kişiselliği aşıp giden ve Knausgaard’ın büyük sanatsal ideallerini, günlük neşe ve kaygılarını garip biçimde aşina kılan bir yakınlık sağlıyor.
Time Out New York
Eseri, hayatımın en unutulmaz okuma deneyimlerimin arasına girdi. Şahsen böyle bir şeyle karşılaşmadım. Karl Ove gözlerimi açtı. Kitaplarının bitmesini ve ondan ayrılmayı istemedim. Yazarken kavuştuğu o “çılgın, yalnız, mutlu yere” dönme özlemini yazıyor. Bir süre dünyadan uzaklaştığım, insanların etkisinden uzaklaştığım kendi çılgın, yalnız mutluluğumda, mesafeye ve çalışmaya duyduğu derin hasrete karşın Knausgaard’ın insanların dünyasına, sunduklarına kendini açmaya sadık kaldığını bilerek huzur buldum.
Nina MacLaughlin, L.A. Review of Books
Knausgaard durmadan şikâyet eden huysuz biri değil, tutkulu bir idealist olduğundan kitap okuyucuyu yakıyor. Knausgaard büyük bir sanat eseri oluşturmak ve modern burjuva hayatının uyumu ve homojenliği ile savaşmak istiyor.
James Wood, The New Yorker
...Aşık Bir Adam’ın (Cilt 2’nin) yapısı çetrefil ve büyüleyici... Knausgaard bu kesinlikle şamatalı ve magazin düzeyindeki büyüleyici öyküyü tüm kitaba yayıyor... Knausgaard’ın kesinlikle kendine özgü biçimde anlatabileceği türde bir anekdot. (Ve yeri gelmişken, Knausgaard’ın karısının ilk çocuklarını doğurduğu bölüm kesinlikle İNANILMAZ; uzun süreli, eziyet verici ve gerçekçi yazımı en, en, en iyi şekilde gösteriyor. Neredeyse bayılıyordum.)
Scott Esposito, Three Percent
Karl Ove Knausgaard'ın epik romanı Kavgam’ın I. ve II. ciltleri beni altüst etti: tamamen sürükleyici, siz hayatını onunla beraber yaşarken yazarla okuyucu arasındaki duvarı yıkıyor. Hayatın en açıkça dünyevi yönlerini naklederken bile muzaffer, kurtarıcı ve son derece bağımlılık yapıcı. O bir dahi.
Simon Prosser, Yayıncı, Hamish Hamilton, The Guardian
Alt başlığı ‘Cilt II-Aşık Bir Adam’ olan bir şeyin, yılın en ilgi çekici edebi projesi olması beni şaşırtıyor; diğer bir şaşkınlık verici şey de rahatlıkla ‘en ilgi çekici edebi proje’ dediğim bir şeyin içinde anlatıcının bebeklere yönelik bir müzik sınıfı olan ‘Rhythm Time’a katılmasını uzun uzun anlattığı bir bölüm içermesidir. Öte yandan Norveçli yazar Karl Ove Knausgaard’ın aile yaşantısını anlattığı 3600 sayfalık otobiyografik romanı Kavgam’ın altı cildinden ikincisi, kitabın ilerledikçe anlam kazandığını, komikleştiğini ve artistik biçimde bireyselleştiğini göstermektedir.
Rivka Galchen, New York Times Book Review
Yaşamanın o canlı, son derece kuvvetli hissiyatını sayfalardan aynen aktarıyor… Hep birlikte Karl Ove’un geçmişine, zaferlerine ve felaketlerine, büyük sevinçlerine ve aptallıklarına kapılmış olabiliriz; ama onun kavgası bizim de kavgamız… çünkü bu güzel ve zor dünyada, aşk, dostluk ve hayatın anlamı için kavga ediliyor.
The National
Yaşamanın o canlı, son derece kuvvetli hissiyatını sayfalardan aynen aktarıyor… Hep birlikte Karl Ove’un geçmişine, zaferlerine ve felaketlerine, büyük sevinçlerine ve aptallıklarına kapılmış olabiliriz; ama onun kavgası bizim de kavgamız… çünkü bu güzel ve zor dünyada, aşk, dostluk ve hayatın anlamı için kavga ediliyor.
The National
Her iki kitabı (Bir ve İki) da iştahla okudum ve Aşık Bir Adam’ın son sayfasını çevirdikten sadece birkaç gün sonra kendimi Knausgaard’ı özler buldum, İnternet’te pahalı olmayan hızlı Norveççe kursları arıyor, Üçüncü Cilt’in İngilizceye çevrilmiş olmasını diliyordum.
Jonathan Callahan, The Millions
Knausgaard’ın eseri, hayatımın en unutulmaz okuma deneyimlerimin arasına girdi. Şahsen böyle bir şeyle karşılaşmadım. Karl Ove gözlerimi açtı. Kitaplarının bitmesini ve ondan ayrılmayı istemedim. Yazarken, kavuştuğu o “çılgın, yalnız, mutlu yere” dönme özlemini sayfalara döküyor. Bir süre dünyadan uzaklaştığım, insanların etkisinden uzaklaştığım o kendi çılgın, yalnız mutluluğumda, mesafeye ve çalışmaya duyduğu derin hasrete karşın yine de Knausgaard’ın insanların dünyasına, onların sunduklarına kendini açmaya sadık kaldığını bilmekle huzura erdim.
Nina MacLaughlin, L.A. Review of Books
Aşırı doğallığı mümkün olabileceğini düşündüğümüzden çok daha yoğun bir gerçeklik yaratıyor. Tüm itirafları gölgede bırakan bir itiraf romanı.
Times Literary Supplement (UK)
KAVGAM SERİSİ
NEW YORK TIMES BESTSELLER - DÜNYA ÇAPINDA BİR EDEBİYAT FENOMENİ
Norveç, Oslo’da doğmuş olan yazar Karl Ove Knausgaard, 46, tüm dünyada edebi bir sarsıntı yaratan KAVGAM adlı 6 kitaptan oluşan romanlar serisi ile tanınmaktadır. İlk kitap 2009’da basıldığında kısa bir süre içinde 30 dile çevrilmiş ve dünyada bir Knausgaard çılgınlığı başlatmıştır. Yazar şu an İsveç, Österlen’de yine bir yazar olan karısı Linda Boström Knausgaard ve 4 çocuğu ile birlikte yaşamaktadır.
VİDEOLAR
İkinci kitap "Aşık Bir Adam" ile ilgili tanıtım videoları ve Karl Ove Knausgaard ile yapılmış röportajları aşağıda izleyebilirsiniz.
ŞÖYLEŞİLER
Kavgam’ın sonunda, yazarlığı bırakacağınızı söylemiştiniz. O günden bugüne üç deneme kitabı çıkardınız, şimdi dört kitabınız daha var. O zaman sadece roman yazmayı bırakacağınızı mı kastetmiştiniz?
Karl Ove Knausgaard-Ane Farsethås söyleşisinden
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZKavgam’ın sonunda, yazarlığı bırakacağınızı söylemiştiniz. O günden bugüne üç deneme kitabı çıkardınız, şimdi dört kitabınız daha var. O zaman sadece roman yazmayı bırakacağınızı mı kastetmiştiniz?
Bilmiyorum gerçekten. Ben başından beri kitabın sonunu o şekilde düşünmüştüm. Otobiyografik bir eseri sonlandırmanın en iyi yolu buydu, öyle değil mi? Yazar ölüyor işte, bu kadar basit. Bence hayatla edebiyat arasındaki ilişkiyle alakalı bu. Küçükken dünyadan kaçmak için edebiyata başvururdum. Sonra yazar oldum, bu da dünyadan yüz çevirmek demekti bana göre. Bir sürü şeyi bıraktım, yazı işleri yüzünden aksilik edip durdum, hırslar falan… İstedim ki kitap edebiyattan uzaklaşsın — son sayfada, ben edebiyata sırt çevirmişken, hayatın içine doğru o son adımı atıyorken kitap da bitsin. Yazar olarak bütün malzememi kullanmayı, elimde ne var ne yoksa ortaya dökmeyi de amaçladım, böylelikle geriye hiçbir şey kalmayacaktı. Ondan sonra bir şey yazmak istersem, yazacağım şey tamamen yeni olmak zorundaydı, Kavgam’ı yazan “ben”den başka biri tarafından anlatılmış olacaktı. Mesele bundan ibaret. Ama roman yazmayı gerçekten istiyorum, becerebilirsem ileride kesinlikle deneyeceğim.
Başka romanlar yazacaksınız yani.
Evet, o alanda daha çok yol katedebilirim. Ama emin değilim.
Kavgam yayımlandığı zaman, kurmaca size sıkıcı geliyormuş gibi konuşmuştunuz.
Romanın klasik biçimini, hikâye anlatmanın geleneksel yollarını kastetmiştim ben. Bu yollar tekrar tekrar kullanılınca sahiciliğini yitiriyor. Yenilerini bulmak lazım. Romancının görevi de bu bence. Hani bir şey eğip bükemeyeceğiniz bir hale gelir, maskeye döner ya. İşte roman maskeye dönüşünce çok eğlenceli olabilir, hatta bazı şeylere ışık tutabilir; ama böyle bir roman hayatın yanından geçmez. Canlılığı yoktur.
Kavgam daha çok, bir oğlun ağzından yazılmıştı. Bu yeni kitaplarınızda ise kendisini her şeyden önce baba olarak nitelendiren birisiyle karşılaşıyoruz.
Kavgam bir nevi orta yaş bunalımı romanı değil mi?
Ben de öyle düşünmüştüm!
Seçeneklerimi değerlendiriyordum o sıra: kayık mı alsam, Kavgam’ı mı yazsam? Kavgam’ı yazdım ben. Bu işe giriştiğimde çoktandır babaydım zaten, ama oğul olmak kimliğimin en önemli parçasıydı. Pek kıymetli bir yanı da yok bunun, değil mi? Kırk yaşında oğul olmanın? Şimdi bana da öyle gelmiyor; yazdığım için mi bu, yoksa nihayet büyüdüğüm için mi, bilmiyorum.
Ehliyetimi kaybedeli bir yıldan fazla oluyor. Hep bir şey kaybederim zaten. Kredi kartı, pasaport, araba anahtarı, para, kitap, çanta, dizüstü bilgisayar. Ama bunu dert etmem...
Knausgaard’un Kuzey Amerika seyahati
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZEhliyetimi kaybedeli bir yıldan fazla oluyor. Hep bir şey kaybederim zaten. Kredi kartı, pasaport, araba anahtarı, para, kitap, çanta, dizüstü bilgisayar. Ama bunu dert etmem; kaybettiklerim eninde sonunda bir yerden çıkar çoğunlukla. New York’a son gidişimde sırt çantamı takside unutmuştum. Çocuklarımın üçü benimleydi, o yüzden taksiden indiğimiz sıra aklım pek yerinde değildi. Bütün pasaportlar o çantadaydı, son yirmi yıldır yazdığım her şeyi kaydettiğim bilgisayarım da. Taksi şoförleriyle hiç konuşmam ben; ama bu seferki öyle cana yakındı ki, bir iki soru sormadan edemedim. Hatta kırmızı ışıkta durduğumuzda şoför kendi çocuklarının fotoğrafını çıkarıp gösterdi bana. O gün öğleden sonra otele dönünce resepsiyondaki görevliye ne yapabiliriz diye sordum. Adam başını iki yana sallayıp çantayı bir daha göremeyeceğimi, unutmamı söyledi. Burası New York, dedi. İyi de şoför Nepalliydi, diye itiraz ettim, hem iki çocuğu varmış. Kusura bakmayın, dedi görevli, bu dediklerinizin işe yarayacağını sanmıyorum. Ama kayıp ihbarında bulunabilirsiniz tabii. Derken, kapıcı yanımıza geldi, konuştuklarımızı duymuş; Nepalli birkaç kişi tanıdığını, istersem onları arayabileceğini söyledi. Aradı sonra, çok geçmeden gelenlerle buluştum otelin dışında. Ben şoförü tarif edince, tanıdılar; ertesi sabah sırt çantam resepsiyonda duruyordu.
Böyle şeyler insanın başına sık sık geliyor, yaşadıklarıma bakılacak olursa hep de halloluyor mesele. Norveç’te bir söz vardır: para kaybeden, para bulur, derler; doğrudur bu, çünkü bir şey kaybediyorsanız tetikte değilsiniz demektir, her şeyi denetlemeye çalışmıyorsunuz, gece gündüz onca takıntıyla yaşamıyorsunuz — yok yere titizlik göstermez, bunun yerine kendinizi dünyaya açarsanız, işte o zaman her şey bulabilir sizi.
Bunun doğru olduğunu biliyorum; ama aynı zamanda biliyorum ki bunu söyleme sebebim kabahatlerimle acizliklerimin hepsini güce dönüştürmem. En yakın arkadaşlarım dışındaki insanlarla telefonda konuşmaya korkuyorsam bu iyi bir şey. Fatura ödemeyi habire erteliyorsam iyi ediyorum. Aldığım çekleri bozdurmuyorsam iyi ediyorum. Demek ki ben yazarım, dünyevi işlerle o kadar da uğraşmıyorum, yani gün gelir, bir şaheser yazabilirim.
Mr. Knausgaard, reklamınızın bu kadar yapılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Knausgaard’un Kuzey Amerika seyahati
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZAygül Çizmecioğlu: Mr. Knausgaard, reklamınızın bu kadar yapılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Karl Ove Knausgaard: Böyle bir şeyin parçası olacağımı hiç düşünmemiştim. Bunun kitaplarımla, yazdıklarımla hiç ilgisi yok. Çok tuhaf.
Yazılıp çizilenler hoşunuza gidiyor mu? Yoksa biraz gözünüzü mü korkutuyor bütün bunlar?
Memnun oluyorum görünce, ama rahatsız da olmuyor değilim. Başa çıkması güç bir şey bu benim için, çünkü kendime güvenim yok denebilir. Kendi imgemle başkalarının Knausgaard imgesi taban tabana zıt.
Biraz daha açıklar mısınız bunu?
Ben çocukken sürekli aşağılanır, her şeyden utanırdım. İçime öyle bir işlemiş ki bu. Ne yaparsam yapayım, kaç kitap satarsam satayım, bu histen kurtulamıyorum. Pis herifin tekiymişim gibi geliyor bana. Ama kitaplarımın gücü de çoğunlukla, bahsettiğim imgeler arasındaki bu farktan geliyor bence.
Kitaplarınızda içinizi döküyorsunuz, korkularınızı, yüreğinizdeki yaraları. Yabancıların karşısına bu şekilde çıkmaktan çekinmediniz mi?
Başta zordu. Ama hani bir eşik vardır ya. Birçok kere geçerseniz onu, işiniz gitgide kolaylaşır.
Yalnız, alkolik babanızdan, eşinizin bunalımından da bahsediyorsunuz. Aileniz bunu nasıl karşıladı?
Karım kullanılan dil yüzünden çok tasalanmıştı. Annem de kendisinin çok silikleştiğini düşündüğü için kızmıştı bana. Babamın tarafıyla ipleri kopardık zaten.
Peki, böyle esaslı, gerçeğe dayalı bir kitap yazmak delice mi cesurca mı?
Cesurca değil, çünkü sonunda başıma ne geleceğini bilmiyordum. Toydum sadece, o kadar.
Birçok kişiye göre asıl edebiyat hayatımızı kurmacaya çevirendir. Ama siz tam tersini yapıyorsunuz. Sayfalar boyunca gündelik yaşantıyı anlatıyorsunuz, mesela yemek pişirmeyi, çocuk bezi değiştirmeyi, evi toplamayı. Neden?
Tam tersini yapmayı ben seçmedim ki. Kurmaca eser yazmak istedim, mesela Moby Dick gibi şahane bir roman, ama yazamadım. Kitaplarımda romanlara ait olmayan, ama hayatımızda yeri olan bir sürü şey var.
Çok küçük ayrıntılarla da dolu kitaplarınız, duvar kâğıdının renginden tutun da, bonenin tasvirine kadar. Bütün bunları nasıl hatırlayabildiniz?
Görsel yanı kuvvetli bir yazarım, çok önem veriyorum buna. Görsel hafızam çok iyidir. İçinde bulunduğum odaları hatırlıyordum. Ama o odalarda geçen konuşmalar aklımdan yoktu. Amacım zaten okura bir yer sunmaktı.
Serinizin asıl adı “Min Kamp” (Kavgam). Niye böyle kışkırtıcı bir başlık seçtiniz?
Kitaplar bununla ilgili de ondan. Bu benim sıradan, her günkü kavgam. Çocuk büyütmenin, bir ilişkiyi yürütmenin kavgası. Tabii Adolf Hitler’in “Mein Kampf”ını da çağrıştırıyor ama, onunki bambaşka.
Nasıl başka?
Hitler’in “Mein Kampf” kitabında mağlubiyet görmezsiniz hiç; ahmaklıklar, tökezlemeler, hatalar yoktur. Bu ironik farkı da sevmiştim.
“Min Kamp” serisi bitti. Kendinizle kavganız sürecek mi?
Tabii ki! Benim hayatım bu! Geçirdiğim sarsıntıları, içimdeki çatışmaları çok iyi biliyorum, çünkü onları yazıyorum.
Yazmak sizi hayata bağlayan bir yöntem, bir nevi çapa mı?
Yazar olmasaydım da yaşayabilirdim herhalde; ama anlamlı bir varoluş olmazdı bu, sanmıyorum.
Sen masum birisin, diyor yazarın arkadaşı. Midas gibisin: elinin değdiği her şey altına dönüşüyor, ama bundan hiç hazzetmiyorsun.
smh.com.au
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZSen masum birisin, diyor yazarın arkadaşı. Midas gibisin: elinin değdiği her şey altına dönüşüyor, ama bundan hiç hazzetmiyorsun.
A Man in Love, nasıl da güzel bir başlıktır! Çünkü bu kitap, “kadın” duygularının yalnızca bir erkek tarafından kaleme alınabilecek halini sunuyor. Knausgaard'ın maçolukla yakından uzaktan ilgisi yok, ama onu mahveden şey, iyi bir insan veya kusursuz bir erkek olarak beklentilere hitap edemiyor olmasından kaynaklı bir his.
Nihayetinde bütün bunlar, Karl Ove hakkında: umutsuz bir partizan, devasa bir ego ile ara durmaksızın kendini küçültme arasındaki büyüleyici bir denge… Ve yapabileceğiniz tek şey, başlayıp sonuna kadar götürmek.
ma anlamlı bir varoluş olmazdı bu, sanmıyorum.
Altı ciltlik bir edebiyat şaheseri Kavgam'ın ikinci kitabı, baş edilmesi güç bir uyuşmazlık ve edebiyat ödülleri çığı halinde İskandinavya'da emsali görülmemiş çoksatan akınını ateşleyen aynı acemi enerji ve içtenlikle devam ediyor.
dublinliteraryaward.ie
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZAltı ciltlik bir edebiyat şaheseri Kavgam'ın ikinci kitabı, baş edilmesi güç bir uyuşmazlık ve edebiyat ödülleri çığı halinde İskandinavya'da emsali görülmemiş çoksatan akınını ateşleyen aynı acemi enerji ve içtenlikle devam ediyor.
Knausgaard, baştan sonra incelenmiş bir hayatın yaralarını ve tezahürlerini ortaya çıkararak yaşanmış deneyimleri en basit bileşenlerine ayırıyor. Bergen'de tanıdığı her şeyi ardında bırakan Karl Ove, bir sonraki adımda gideceği yolun kendini ortaya çıkarmasını beklediği Stockholm'de bulur kendini. Norveç'ten sürgün edilmiş bir boks fanatiği ve entelektüel olan Geir'le çok yakın arkadaşlık kurar. Yıllar önce bir yazarlık atölyesinde gözlerini alamadığı coşkulu bir şair olan Linda'yla tekrar iletişime geçer ve dünyası değişir. İkinci Kitap, aşık olan bir adamın iç dünyasını, taze bir baba olarak yüz yüze kaldığı endişe verici sevinçlerle birlikte olanaksız çıkmazları ifşa ediyor. Bizlerse, hayatının gözler önüne serilişine seyirci kalıyoruz. Bu sayfalardan aşk, öfke ve güzellik taşıyor. Knausgaard, insanın içini kıpırdatan bir dürüstlük ve içgörüyle kaleme alıyor bir yaşamı meydana getiren anların toplamını. Bu yaşam ki, önüne geçilemeyen yazma ihtiyacı içinde, sanat ve doğal dünyanın kendisi için fiziksel ihtiyaçlar olduğu, ölümün bir adım ötesinde olduğunu bilen, yalnızlığa ve aşka varlığının derinlerinde hasret olan birisine ait bir yaşam.
Knausgaard eserinin “roman” olduğunu söylüyor. Her şeyi mi anlatan bir roman? Romanın büyük kısmı çoğunluk tarafından böyle adlandırılabilir, ancak benim açımdan bu geçerli değil.
witheredpapyrus.com
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZKnausgaard eserinin “roman” olduğunu söylüyor. Her şeyi mi anlatan bir roman? Romanın büyük kısmı çoğunluk tarafından böyle adlandırılabilir, ancak benim açımdan bu geçerli değil. Sonuçta onun kirli yüreğini terleyen avuçlarıma sırf bir roman okumak için alıp hissetmedim. Her şeyi mi anlatan bir roman? Onu başkalarıyla bir tutmak gerekmiyor, ne de olsa yaşamını açığa vurarak çoktan onlardan çok daha fazlası konumunda.
Sahip olduğumuz konfor, başkalarının huzursuzluğuna neden olmayacaksa nasıl olur da konfor içinde oluruz? Mutluluğumuz nasıl mutluluk olabilir, başkalarının mutsuzluğu olmasa? Başkaları varolmasa ünümüz nasıl ün olabilir? Bilgimiz nasıl da bilgi olur, başkalarının cehaleti olmasa?
Yazıları yazı karşıtı. Paragrafları paragraf karşıtı. Hiç amaçsız yazıyor yazılarını, yine de yazmaya devam ediyor.
Knausgaard'ı okuyorum. Knausgaard oluyorum. Onu okumadan çok önce zaten içimdeydi o.
Knausgaard'ın hayranlarıyla konuşun, aynı şeyi duyacaksınız: kendi hayatını yazarak aslında Knausgaard onları yazmıştı, Kavgam'ı okumak bir başkasının günlüğünü açıp kendi sırlarını bulmaktı.
newrepublic.com
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZKnausgaard'ın hayranlarıyla konuşun, aynı şeyi duyacaksınız: kendi hayatını yazarak aslında Knausgaard onları yazmıştı, Kavgam'ı okumak bir başkasının günlüğünü açıp kendi sırlarını bulmaktı.
Knausgaard şu anda ailesiyle 2011'de taşındıkları İsveç'in güneyinde küçük bir kasabada sıradan bir hayat sürüyor. Rüzgar burada, civardaki tarlalarda sert esiyor. Kaz sürüleri sabah sessizliğini bozuyor. “Buralarda kimse edebiyatla ilgilenmiyor,” dedi bana Şubat ayında onu ziyarete gittiğimde. Bu işine geliyor. Karısını ve çocuklarını süregiden ilgi fırtınasından korumaya çalışıyor.
Knausgaard'ın hayranlarıyla konuşun, aynı şeyi duyacaksınız: kendi hayatını yazarak aslında Knausgaard onları yazmıştı, Kavgam'ı okumak bir başkasının günlüğünü açıp kendi sırlarını bulmaktı.
thequietus.com
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZA Man in Love, önceden yazılanlarla aynı sıradan biçime sahip: yazarın hayatında görünürde banal olayların detaylı betimlemeleri – bebeğin bezini değiştirmek ve çocuk partilerinden yemek yapmaya ve alışverişe kadar. Her şey, düz bir anlatı düzeyinde sunuluyor, yalnızca kitapta sözcüklerin bağlı kaldığı herhangi elle tutulur bir matriks taşımamasıyla daha da vurgulanıyor. Babasının ölümünün sebep olduğu duygu durumuna dair hiçbir olay yok, yalnızca gündelik hayat detayları: aşk, aile, boş zamanlar ve iş. Kitabın her yerinde paradokslara rastlanabilir; kolaylıkla yaratılabilmeleri gibi bu paradoksların sürekli olarak temelleri sarsılır, kitaba nüfuz eder ve yitip gider, Knausgaard'ın kendi güldelik yaşantısında sürdüğü kavgayı ve bunların istikrarsız tekerrürleri eşliğinde yazı yazmak için verdiği çabayı yansıtır. Anlam sürekli olarak erişilmez kılınır.
Halbuki, sonuçta bütün bu etmenler ve dolambaçlı hüsranlar yalnızca onun yaklaşımının verdiği gücü pekiştirmeye yarar.
Dostoyevski'nin adı Kavgam'ın ikinci kitabında 16 kez geçmekte.
numerocinqmagazine.com
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZDostoyevski'nin adı Kavgam'ın ikinci kitabında 16 kez geçmekte. Kavgam'daki Karl Ove gibi Yer Altından Notlar'ın ana karakteri de bir çeşit yaşam öyküsü kaleme alır. Yeraltı Adamı bir yandan kendini toplumdan soyutlanmış hissederken, diğer yandan onun bir ürünüdür de ve belki de, en sonunda, hayalinde kurduğu gibi korkutucu derecede eşine benzerine rastlanmayacak biri değildir. Knausgaard, kendi durumunu her zamanki gibi bir algı sorunu olarak görür, ancak bu durumu nasıl değiştireceğini bilemez.
A Death in the Family, edebiyat konusunda düşüncelerimi kökten değiştirmişti. Dürüstlüğü, şeffaflığı, Knausgaard'ın otobiyografik romanında beni soluksuz bıraktı. İkinci cildin çıkmasını sabırsızlıkla bekliyordum. Beni hayal kırıklığına uğratmadı.
triumphofthenow.com
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZA Death in the Family, edebiyat konusunda düşüncelerimi kökten değiştirmişti. Dürüstlüğü, şeffaflığı, Knausgaard'ın otobiyografik romanında beni soluksuz bıraktı. İkinci cildin çıkmasını sabırsızlıkla bekliyordum. Beni hayal kırıklığına uğratmadı.
Bu ciltte Karl Ove, hayatının en önemli duygusal ilişkisi olarak gördüğü Linda'yla, yani üç çocuğunun annesiyle olan şeyi acımasızca çürütüyor. Onunla nasıl tanıştığını, ona nasıl aşık olduğunu, aşklarını nasıl normalleştirdiğini/evcilleştirdiğini, çocuk büyütmenin getirdiği zorluklarla sorumlulukları, vs. vs. anlatıyor o imzasını taşıyan dürüstlüğüyle. Knausgaard, kendi hayatını ve arkadaşlarıyla ailesinin hayatlarını inanılması güç bir açıklıkla ortaya koyuyor. Aşktan ve ölümden, başarıdan, dostluktan, anne baba olmaktan ve edebi başarıdan, isteklerden ve ihtiyaçlardan, sanattan ve bir yaşam biçimi olarak sanattan ve bir sanat olan yaşamdan söz ediyor.
Bu kitap oldukça uzun, çoğunlukla yoğun bir kitap, dahası genellikle sıradan şeylere odaklanıyor – Knausgaard çay yapmaktan, sigara sarmaktan, dışarı çıkıp kahve almaktan, kitapçıda kitaplara göz atmaktan, bebeğin bezini değiştirmekten, manava markete gitmekten kaçınacak türden bir yazar değil. Bütün burada sıralananlar onun birden çok kez başına geliyor – neden göz ardı edilsinler ki?
Mutsuzluğu, tatminsizliği, yer değiştirmeyi ve yalnızlığı tartışıyor… Güzel tabiatı anlatıyor, derin duygusal bağları parçalara ayırıyor, nevrotik, kaba veya bencil görünmekten korkmuyor. Yazılarında açıklıkla kendini sunuyor. Bu kitabı, varlık ve yaşamı olduğu gibi ileten bir günümüz edebiyatının iyi bir örneği olarak kesinlikle tavsiye ediyorum. Ki edebiyattan beklenen tam anlamıyla da budur.
Knausgaard'ın kalemi davetkar, keşifçi ve eğlenceli. Roman boyunca birçok yerde hem kahkahalara hem göz yaşlarına boğuldum, olması gerektiği gibi. İyi sanat duyguları her zaman harekete geçirir. Ve bunu yapıyor, onun yazısında bu var. Bu cildi okumayı isteyenlere söyleyeceğim, Knausgaard'ın anlaşılması daha güç olan önceki eseri A Time To Every Purpose Under Heaven'la başa çıkabilecekleridir.
Bu eşsiz bir kitap, ikinci cilt olarak. Neredeyse Norveççe öğrenip çevirmen Don Bartlett'i işinden edebilirim.
Herkes Knausgaard'ı okumalı.
A Death in the Family, edebiyat konusunda düşüncelerimi kökten değiştirmişti. Dürüstlüğü, şeffaflığı, Knausgaard'ın otobiyografik romanında beni soluksuz bıraktı. İkinci cildin çıkmasını sabırsızlıkla bekliyordum. Beni hayal kırıklığına uğratmadı.
willheyward.com
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ1915'de Edebiyat alanında Nobel kazanan Fransız yazar Romain Rolland 1908'de, Jean-Christophe adlı on ciltten oluşan kurmaca eserini tanımlamak için roman-fleuve – düzanlamıyla 'nehir-roman' – terimini ortaya attı. Ortaya koymak istediği metaforun anlaşılması oldukça kolay. Uzun ve aralıksız bir roman serisi olan roman-fleuve bütün bir nesli anlatıp tek bir hayatın içinde geçen bütün gel gitleri gösteriyor.
En ünlü roman-fleuve Marcel Proust'un Kayıp Zamanın İzinde'si, ama böylesi kitaplar sıklıkla karşılaşılan türden kitaplar değil. Esas anlamıyla, günümüzde bırakın bin sayfayı, birkaç yüz sayfayı geçen romanlara nadiren rastlanıyor. Ancak, tıpkı yüzyıl önce Proust'un yaptığı gibi, Norveçli yazar Karl Ove Knausgaard da hayatta olmanın getirdiği bütün karmaşayı ve zevki, tahmin ettiğimden daha yoğun ve dürüst bir şekilde ifade eden uzun, aşırı ve cansıkıcı roman-fleuve'dan nasibini aldı.
Kavgam serisinin ilk kitabı 2012'de yayımlandı ve okumaktan benim kadar zevk alanlar ikinci cildin çıkmasını sabırsızlıkla bekliyorlardı. İki kitap da şüphesiz daha büyük bir eserin parçası, fakat her ikisi de birbirinden farklı duygusal alanları çarpıcı bir şekilde kaplamakta. İlk kitap anlatıcının babasının ölümünü anlatırken, ikinci kitap Knausgaard'ın karısıyla nasıl tanıştığını, üç çocuğunun doğumunu anlatıyor ve bir şeyi yerine getirmiş olmanın verdiği hafiflik ve umutla ifade kazanıyor.
Knausgaard, karşı konulması güç bir duygusal yükle yazılarını kaleme alıyor. Başka yazarlar kendilerini savunmak amaçlı nasıl ironiye baş vuruyorlarsa, o kendisini çok daha acımasızca açığa vuruyor. Çocuklarını ve ailesini sarsıcı bir hamlıkla kaleme alıyor. Proust'un cümleleri üslubundan ötürü derhal alıntılanabilecekken Knausgaard'ın cümlelerinde üsluptan neredeyse eser yok. Kavgam serisi şimdiye kadar okuduklarımın neredeyse hepsinden ayrışıyor. Knausgaard sınır tanımıyor.
Karl Ove Knausgaard'ın dünya çapında sevilen eseri Kavgam'ın beşinci kitabı 19 Nisan'da Archipelago Press tarafından yayımlandı. John Freeman, Kanusgaard'ı Japonya'da yakaladı.
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZJohn Freeman: Kavgam'ın beşinci cildi hızla yazılıp aslında beş yıl önce yayımlanmıştı.
Karl Ove Knausgaard: Evet.
JF: Şimdi evinizden kilometrelerce uzakta Japonya'dasınız, hızla geçen bir zamanı hatırlatıyor. Merak ettiğim şey, bu kitapları yazarken ve beşinci cilde geldiğinizde neler hissettiğiniz. Nasıl bir durumdaydınız, zihinsel olarak.
KOK: Evet. Aslında en son kitabı sekiz haftada yazdım. Bu inanılması güç bir hız, çünkü kitap 500 sayfadan daha fazla. Yaptığım tek şeyin, nasıl denir, ayakta kalmak olduğu söylenebilir. Düşünebildiğim tek şey buydu. Sanırım bazı günler 15, 20 sayfaya kadar çıktım. Yaptığım tek şey, ayakta kalıp yazmaktı. Tıpkı fiziksel bir aktivite gibi. Ailemi bir haftalığına başka bir yere gönderdim, o hafta gece gündüz çalıştım.
JF: ;Herhangi bir uyarıcı ilaç aldınız mı?
KOK: Hayır, almadım. Sadece kahve ve sigara. Ancak bu uzun mu uzun bir yazma sürecinin sonunda oldu. Bir sonraki kitap tamamen yerle bir olmuştu. Dolayısıyla çok ama çok basit bir yapısı var kitabın: şehre gelmek, orada yaşamak ve orayı terk etmek – bütün yapı bundan ibaret. Aslında tek bir anlatı, benim ve kardeşimin. O zamandan bu yana bir daha okumadım, bu yüzden içinde neler olduğunu gerçekten bilmiyorum. Ama 20 yaşında yazmış olmayı istediğim kitap olduğu hissi vardı içimde. Ancak 20 yıl sonra yazabildim.
JF: Kitabı okuyup bir zamanlar kötü bir yazar olduğunuzu fark etmek gerçekten şaşırtıcı.
KOK: [gülüyor] Evet.
JF: Öğretmenleriniz de böyle söylemişti.
KOK: Evet, söylediler.
JF: Peki, Jon Fosse öğretmen olarak nasıldı?
KOK: Çok gergin, çok utangaç ama yorum yaparken agresif birisiydi. Ama yine de güven verirdi. Uzlaşma yoktu. Ondan öğrendiğim işte buydu. Ki hiç uygulamadım, ama biliyordum: uzlaşma yok. [Fosse için] yalnızca kitap ve kitabın kalitesi önemliydi. Onun için çok satmış olmak ya da onun gibi şeyler önemli değildi. Sanırım 20 yaşından bu yana yaptığı bu ve şu anda da buna devam ediyor. Bozulmadı ve öğrettiği şey de buydu.
JF: Sizce öğretmenler söylediklerinden çok yaptıklarıyla örnek olarak mı daha çok şey öğretirler?
KOK: Kesinlikle evet.
JF: Peki yazı yazmanın öğretilebileceğini düşünüyor musunuz?
KOK: Hayır. Kendi başınıza öğrenmeniz gereliyor. Oyun oynamak gibi işte. Kendi yolunuzu bulmanız gerekiyor. Yani hayır, öğretilebilecek bir şey değil. Ama öğretebileceğiniz daha birçok şey var, [Fosse]nin yaptıkları gibi örneğin.
JF: Artık gençlik zamanlarını geride bıraktığınız bir noktada gençlik konusunda bir şeyler yazmanın getirileri nelerdir? Öyle ki başarısızlığa uğramakla gelişen becerilerden başka metni ilerleten daha neler var?
KOK: Ne türden şeyler… olduğunu soruyorsunuz… Evet. [uzun bir duraksama] Bilmem. Bunun gerçekten, gerçekten kasvetli bir kitap olmasını istedim, çünkü hayatımın o dönemi berbattı. Sanki hiç umut yokmuş gibiydi. Umuda dair bir şey göremiyordum. Ama kitapta yine de belli bir oranda romantik yaklaşım da var… haberiniz olmaksızın özgür olduğunuzu kutlamanız gibi. Kitapta sevmediğim şey de bu. Bu anlamda doğru değil.
JF: Başa çıkabildiniz.
KOK: Evet. O dönemde hasret kaldığım bir şey vardı ve bu hasret sanıyorum kitabı döndüren mekanizma. Onu yazmamın nedeni. Benim bu kitabı, bu kitapları -çocuk kitabı, üçüncü, dördüncü, beşinci – yazmak rol yapmak gibiydi. O kişi olup olacakları bilmiyormuş gibi yazmaya çalıştım. Bu da başka türlü bir kısıtlama.
JF: Benim için [kitaplar arasında] en komik olanıydı.
KOK: Evet öyle. Yazmak da çok eğlenceliydi.
JF: Komikti çünkü bu altından kalktığınız kasvetli dönemlerin siz içindeyken korkunç olduğunu fark ediyorsunuz, ama 20 yıl sonrasında komedi oluyor.
KOK: Evet.
JF: Bazı açılardan bakıldığından dördüncü ve beşinci kitaplar başarısızlıkla alakalı gibi. Cinsel anlamda başarısızlık ve ardından bir çeşit sanatsal başarısızlık.
KOK: Evet. Doğrudur.
JF: Her ikisinin de benzer bir yapısı var. Dosdoğru yazılmışlar gibi. Daha yaşlı zamanların getirdiği bilinç halinden süzülmemişler.
KOK: Evet, çok yalın ve açık, bu yüzden bu kadar hızlı bir şekilde yazabildim.
JF: Aklıma gelenlerden en çok… Kerouac'ı anımsattı bana biraz.
KOK: Evet.
JF: Arkadaşlarıyla kitapları, yazmak hakkındaki kitapları ve Yolda ve Zen Kaçıkları.
KOK: O zamanlar okuduğum kitaplar bunlardı, o yaşlarda okuduğum.
JF: Öyle görünüyor.
KOK: Ve sevdiğim şeyleri. Bu yüzden edebiyatı, bu kitapları seviyorum.
JF: O dönemde en sevdiğiniz öğretmeniniz kimdi? Jon Fosse haricinde.
KOK: Gerçek anlamda öğretmen olarak mı?
JF: Evet.
KOK: Sadece o oldu.
JF: Sırf anlatı amacıyla çıkardığınız insanlar oldu mu?
KOK: Öğretmenlerden olmadı, hayır.
JF: Yani sekiz haftalık [yazma] sürecine girip ailenizi bir haftalığına başka bir yere gönderdiniz. Tutukluk yaşadığınız bir an oldu mu? Ya da durduğunuz? Demek istediğim, çok da uzun bir duraksama yaşamış olamazsınız.
KOK: Hayır, durdum… Bu kitaptan sonra ne yapacağımı tamamen bilemez oldum ve berbat bir kitap yazdım. Zaten atmak zorunda kaldım kitabı ve bir yıl sonra altıncı kitabı yazdım. Yani bu masum kitapların sonuncusuydu; yazmaya çalıştım ve tekrar edip durdum, korkunçtu. Sahteydi. Ama bu kitap öyle değil. Sahte olmayan kitapların sonuncusu oldu.
JF: Anlamadığımdan soruyorum, yayım düzenini bilmediğimden ama, sen bunu yazarken birinci ya da ikinci kitap çıkmış mıydı?
KOK: Öncesinde yalnızca birinci ve ikinci kitapları yazmıştım, sonra birinci kitabı yayımladığımda üçüncüyü yazıyordum. Ardından üçüncü kitap çıktı ve ben dördüncü kitabı yazdım. Dördüncü kitap yayım aşamasındaydı beşinciyi yazarken – bitmiş metinle gerçek basım arasında birkaç haftada.
JF: Yani sizi etkileyecek ya da basın ve ilginizi dağıtacak şeyleri dışarıda bırakmanızı sağlayacak iyi bir düzeniniz olmalı.
KOK: Evet var. Vardı. Ancak bu, projeyi çabucak, bir yıl içinde tamamlamanın bir parçasıydı. Bunun çok faydasını gördüm, yani bir bitiş tarihi olmasının, böylece yapmak zorunda kaldım. Bir günde yazdıklarımı hesaplayabiliyordum ve yapabiliyordum.
JF: Hatırlıyor musunuz kaç sayfa oluyordu günde?
KOK: Hayır, ama beşinci kitapta bazı günler 20'ydi. Sanırım en fazlası da bu oldu. En azından fiziksel olarak benim bundan daha fazlasını yapabilmem imkansız. İşte. Oldukça yoğun ve zordu ama yine de eğlenceliydi.
JF: Hiç… yani, gençlik ve başarısızlıklarla ilgili yazıyorsunuz ama aynı zamanda zevk almaktan, keşfetmekten ve özlemlerden de söz ediyorsunuz. Bu hisleri yeniden deneyimleyebilmenizi sağlayacak bir şeyler olmalı kullandığınız. Siz de biliyorsunuz, orta yaşlarda yaşanılan en derim uçurumlardan biri de bu. Zevk alma kapasitesi. Bunların [kitapları yazmanın] tedavi edici olmadığını söylüyorsunuz… Ama kitaptan aldığınız, o zaman ya da bugün için bile olabilir, ve sizin, “bu olanları hala hayal edebiliyorum ve artık çok uzaklarda değiller,” dediğiniz bir şeyler var mı kitaptan?
KOK: Bence bu kitaplar bütün bu davaları kapatmanın bir yoluydu. İngilizce çevirisini elime aldığımda hatırlayamadığım o kadar çok şey olduğunu gördüm ki. İlk olarak, onu ben yazmıştım, ikincisi kaleme aldığım anıları artık hatırlayamıyordum. Sanki tamamen kaybolmuşlardı. Çok tuhaftı.
JF: Birkaç günlüğüne Japonya'dasınız; başka muhabirlerden farklı olarak Japon muhabirlerin sorduğu bir şeyler oldu mu?
KOK: Sorular hemen hemen birbiriyle aynı.
JF: Gerçekten mi? Her yerde mi?
KOK: Evet, gerçekten.
JF: En azından rahatlatıcı bunu duymak.
KOK: Japonya'nın biraz daha farklı olabileceğini bekliyordum. Ama göreceğiz.
A Death in the Family, edebiyat konusunda düşüncelerimi kökten değiştirmişti. Dürüstlüğü, şeffaflığı, Knausgaard'ın otobiyografik romanında beni soluksuz bıraktı. İkinci cildin çıkmasını sabırsızlıkla bekliyordum. Beni hayal kırıklığına uğratmadı.
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZKavgam'ı okumak, her insanın aslında birçok cildi olan bir kitap olduğu fikriyle yüzleşmem anlamına geliyor benim için, aynı tüden ilgi uyanduran ve yoğunluk barındıran bir kitap, aynı derecede güzellikle dolu bir kitap. Ancak bunu gerçek Karl Ove'la ya da herhangi bir insanla konuşmaksızın anlayamazsınız. Fakat yazmak, bunu açığa çıkaran bir gerçek. Ve onun yazıları benim için bir anlamda keşif özelliği taşıyor. Herhangi bir şeyin, her şeyin yazıya dönüşebileceğini gösterdi bana. Hiçbir şeyin kaleme alınmayacak kadar utanç verici olmadığını. Hiçbir şeyin kaleme alınamayacak kadar karmaşık olmadığını… Ona bu konuda teşekkür etmek istiyorum. Benim için gerçek anlamda bir armağan oldu. (…)
Bir yazar hakkında söylenebilecek en sıkıcı ama mantıklı şey, onun yalan yoluyla gerçekleri söylediğidir... Her ne kadar klişe olsa da esasında doğru. Ancak normal, mutlu insanlar bunu yapmazlar, yazmazlar. Gerçeği dile getirmek için yalan söylemezler. Kardeşim de, annem de yapmaz bunu… Yaşadıkları hayatı anlatma gereği duymazlar, yaşadıklarından. Karl Ove'un yaptığı şey, yazmanın getirdiği utancı ve gururu, her ikisini de aynı anda ortaya koyması. Kavgam'daki asıl kavga bütün bunları bütün olarak yazmak…. Bunlar Dostoyeski'nin de dile getirdiği….. Ancak her ikisi de bunu kendi dilleriyle aktardılar…. Platon'un da yaptığı buydu: gölgelere değil şeylerin kendisine odaklanmak...
MEDYA
KAVGAM serisi ile ilgili gazetelerde çıkmış haberleri aşağıda bulabilirsiniz.
Perşembe’nin gelişi çarşambadan bellidir derler. Yaza düşen romanlar da öyle. Kışta, baharda -hele ki baharda- belli bir ilgi gören romanlar adeta yazın nesnesi olurlar. Yaz ilgilerimiz böyle referanslarla oluşur. Moda, eğlence... ne yapalım böyleyiz. Bu yaz da böyle olacak, kitle tüketim kültürünü değiştirecek ne var?! Aslında yaza düşecek birçok kitap var, edebiyat, edebiyat dışı. Bunlardan üçünü, üç romanı işaret etmek istiyorum. Onların Türkçede yayımlanmalarının hikâyelerini de yazmadan edemedim.
Akşam Gazetesi
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZÖnce Norveç’te sonra okyanus ötesinde ve bugünlerde Türkiye’de büyük etki yaratan, ünlü yazar ve eleştirmenlerden tam not alan Kavgam romanın “değer”ini ise yıllar sonra yeniden okuduğumuz zaman anlayacağız...
Radikal Gazetesi
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZNorveçli Karl Ove Knausgaard en mahrem anları bile atlamadan hayatını yazdı ve bir fenomene dönüştü. Türkiye’de Monokl Yayınları’ndan çıkan 6 ciltlik romanında, babasıyla fırtınalı ilişkisi de var, evliliğinin tökezlemesine dair ayrıntılar da... Karısının okuyunca boşanma isteğiyle mahkemeye başvurmasının sebebi bu zaten. Aşağıda suçlamalardan, itiraflardan, acıdan ve öfkeden oluşan bu 4 bin sayfalık romanın sansasyonel yazarıyla röportajımızı okuyacaksınız
Habertürk Gazetesi
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZYıl boyu sadece bedenimiz mi yoruldu? Ruhlarımızı da dinlendirmek; deniz, kum ve güneş eşliğinde, başka dünyalara yolculuklar yapıp, rahatlamak gerek. Uzanın kumsala, açın kitabınızı, yazın, hafifliğin, hayat etmenin tadını çıkarın.
Hürriyet Gazetesi
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZKarl Ove Knausgård 3600 sayfalık Min Kamp (Kavgam) adlı otobiyografik romanında edebiyatın “sen ve ben olan çekirdeğine” erişmeyi denerken, sıradan bir sona doğru akan sıradan hayatlarımızın anlamını arıyor
t24.com.tr
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZTüm dünyada edebi bir sarsıntı yaratan Norveçli yazar Karl Ove Knausgaard’ın çok satan etkileyici romanı altı ciltlik Kavgam, şimdi de Türkçe’de okurla buluştu.
CNN Türk
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZYirmi birinci yüzyılın Proust'u" tanımlaması Karl Ove Knausgaard'ın üzerine tam oturuyor. Kayıp Zamanın İzinde'nin edebiliğinden aldığımız tadı, Kavgam'da da bulabiliyoruz.
sabitfikir.com
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZSadece bir kaç gün içinde, Monokl’un inanılmaz başarılı sosyal medya kampanyasıyla hayatımıza giriveren Karl Ove Knausgaard ve kitabı Kavgam hakkında, en az onun kadar samimi olarak yazmaya çalışacağım.
aysesenyer.com
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZHer ne kadar yazar, “otobiyografik roman” diye nitelendirse de Kavgam’ı bir edebi türe dahil etmek zor
BirGün
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZNorveç’te yayınlanmaya başladığından bu yana edebiyat dünyasını sarsan ve milyonlar satan, Karl Ove Knausgaard’ın altı ciltlik otobiyografik serisi ‘Kavgam’ın ilk kitabı sonunda Türkçe’de.
TimeOut İstanbul
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZPerşembe’nin gelişi çarşambadan bellidir derler. Yaza düşen romanlar da öyle. Kışta, baharda -hele ki baharda- belli bir ilgi gören romanlar adeta yazın nesnesi olurlar.
Akşam Gazetesi
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZÇıkardıkları felsefe kitaplarıyla tanınan Monokl yayınları ekibi, Norveçli yazar Knausgaard'ın Kavgam romanını yayımlayınca kendini çok farklı bir dünyada buldu. Yayınevinden Volkan Çelebi ve çevirmen Ebru Tüzel ile görüştük.
Artful Living
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZUzuuun ayrılık günlerimde kendime kattıklarımı anlatmaya geldi sıra ve daha koltuğa oturur oturmaz başladım Kavgam'ı okumaya. Eğer bir kitap kurduysanız Kavgam'ı duymamış olmanız pek olası değil ancak yine de kısaca bahsedelim istedim.
Herşeyden Konuşmanlı
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZGerçek yaşamı konu eden ve insanı derinden etkileyen kurgusuyla "Kavram" okuduktan sonra hayata bakış açınızı değiştirecek kitaplar arasında yer alıyor. Amerika başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesindeki eleştirmenler tarafından tam not alan ve korkmadan gerçekleri açığa çıkaran bir kitap.
Pudra
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZBu yazı bir nedenle sakıncalı, bir nedenle de sakıncasız. Jim Jarmusch’un son filmi Sadece Âşıklar Hayatta Kalır filminden iki kısa diyalog anlatılıyor. Spoiler olarak kabul ederseniz filmi izlemeden okumayın. Sakıncasız çünkü okunmaktan başka bir şey için yazılmadı tabii ki.
Yeşil Gazete
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZKavgam, iyi bir metnin eklemeler ve ayrıntılardan ziyade anlam bütünlüğünü bozmadan atılacak parçalarla değer kazandığı yargısını yerle bir eden bir kitap.
Halkbank Kültür Sanat
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ2015'in en iyi romanları listesini açıkladı. 5 senedir bu listeyi hazırlayan ekip, listenin nasıl oluştuğuna dair şöyle bir açıklama yaptı
Onedio
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZKarl Ove Knausgaard's meticulously detailed narrative of his life struggles, given the original title ‘My Struggle,' has become a surprise bestseller in Turkey
Daily Sabah
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZMonokl Yayınları Norveçli yazar Karl Ove Knausgaard’ın tüm dünyada edebi bir sarsıntı yaratan 6 ciltlik romanı Kavgam serisinin ilk cildini yayımladı. Türkiyeli okurun uzun süredir beklediği kitap raflardaki yerini 1 Haziran’da aldı. Yayımladığı alternatif ve sıra dışı eserlerle dikkat çeken Monokl Yayınları, serinin ikinci cildini 2016’da yayımlanmayı planlıyor.
Star Gazetesi
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZNorveç Oslo’da doğmuş olan yazar Karl Ove Knausgaard, tüm dünyada edebi bir sarsıntı yaratan KAVGAM adlı 6 kitaptan oluşan romanlar serisi ile tanınmaktadır.
anetteinselberg.com
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZBu yıl okuduğum kitaplar arasından bende en çok iz bırakanı seçmek ise güç gerçekten; o yüzden birkaçını beraberce anacağım...